Tuesday, December 18, 2012

Fırsat eşitsizliği

Bir insan anne veya baba olduğunda tüm duruşu değişebiliyormuş, hayattan beklentileri, öncelikleri, aldığı kararlar. Ben bunu anne olunca anladım, şu anki en büyük endişem iyi bir evlat yetiştirmek, memleketimin şartları ortada, devlet okuluna vermek idealimdi, ancak şu anda yaşı itibari ile özel bir okula gidiyor, üstelik bu okul geleneksel Türk şartlarının tamamen dışında bir okul ama en fazla 3 sene daha gidebilir.

Sonrasında gideceği devlet veya özel okulda ise 4+4+4 buhranına gireceğiz ve bizim çocuklarımıza fırsat eşitliği sağlamayacak olan bir döngünün içine itmiş olacağız cocuklarımızı, bizimkisini kesin çırak yaparlar, yapsinlar elbette ama bunun kararını cocuğun sosyal durumu değil akademik durumuyla versinler. Atatürkçü bir ailenin çocuğuna hukuk okuma fırsatının verileceğini hiç düşünmüyorum ben hiç,veya siyasel bilimi, yada tıp.

O yüzden bu aralar çok büyük kararlar aldık biz. Belki boyumuzu aşan kararlar ama aldık..huzurluyuz artık.

Tuesday, December 11, 2012

O kadar az yanıtım var ki..

Okuldan aradı bugün öğretmeni. Abel'in doğumgünü var, yarımda almayın Leo'yu dedi.

Yemekten sonra pasta yapacaklarımış sonra da parti, bizimkisi yarım gün gittiğinden katılamayacaktı ki Veronique biizmkisini derhal parti formatına sokuvermiş.

Bir an düşündüm. Zaman ne kadar hızlı geçmişti, oysa daha dündü kumaşbez mi kullansam dediğim günler, daha dündü daha bir yıl süt verebilecek miyim dediğim günle, şimdi duyduğum şey ise oğlanın artık büyüdüğü gerçeği idi. Okulda parti varmışta ona kalsınmış, peh. 32 ay olmuş hayatımıza gireli, nasıl geçtiğini anlamadığım bir 32 ay.

Evde artık kendi fikirleri olan bir adam var, "akşam yemeği yemek istemiyorum anne" diyor mesela, ya da "anne bugün tatil mi?", bazen anlam veremiyor olana bitene "anne neden düştüm?" diyor, "televizyon yayını neden biter?", " diyor.

O kadar çok sorusu var ki..
O kadar az yanıtım var ki..

Friday, November 23, 2012

Önümüze gelene bin tekme

Leo doğduğundan beri söylediğim, artık beraber söylediğimiz bir çocuk şarkısının kendimize uyarlanmış halidir " önümüze gelene bin tekme!"

İçeriği de aslında biz beton binalar istemiyoruz, biz gökyüzümüzü, biz denizimizi, biz ağaçları istiyoruz şeklinde uzayıp gider.

Sebebi ise Çiftehavuzlarda meteoroloji binasının yerine dililen 4 adet 50 katlı binadır. Doğduğundan beri süregelen inşaat bitmek üzere, ve bu binaların bittiği yetmiyormuş gibi şimdi doğduğundan beri hergün gittiği Caaanım Göztepe Parkına camii yapılacakmış.

O kadar üzgünüm ve sinirliyim ki, işin inanç kısmı bir tarafa, benim oğlum "Nereye Gidiyorsun?" diye sorulan her soruya" Sahildeki parka, çünkü göztepe parkında inşaat var" diyor, halbuki bilse o inşaat onun tüm yeşil alanını alıp götürecek ve o çok korktuğu müdür sesi oralarda yankılanacak, şu küçüçük yaşında kendini oradaki kaydıraklara zincirleyecek yeminle. Bende mecburen destek olacağım!

Neyse uzun lafın kısası, oğlumu parka götürmek istiyorum ben, ne yapacağım?
Hala denize girmemize karışmazlarken isimli çalışmamdan.

Thursday, November 8, 2012

Kısa bir Bodrum kaçamağı

Kısa bir Bodrum Tatili yaptık. Arabayla gittik, denize girdik geldik. Kısa notlar ve fotoğraflarım var.
 Yollarda sakindi, koltuğundan inmek için tutturmadı mesela. Meyve suyunu ihmal etmedik elbette. Ama o flüt vardı ya o flüt, bitirdi bizi ahahayt.
 Ananelerde mola verdik, İskender'e uğramadan olmazdı, Leo İskenderi beklerken.
 İskenderi mideye indirirken.
 İlk lunapark deneyimi, makul ölçüde bindi, biletlerimiz bitince otele döndük. Ben hiç sevmem lunaparkları, böyle bir cocuğum olduğu için de mesudum.
 Bodrum'da eline verilen baloncuk makinesiyle çok eğlendi.
 İlk balığını babasının ve Sevgili Mete'nin yaptığı oltayla tuttu, elbette hemen denize geri gönderdik sebebini anlatarak.
Bu da benim pek hoşuma giden mahsun bir kare.

Ve atladığım bir konu! İlk aşkını yaşadı.. Burçin'le! We love Burçin!

Monday, October 22, 2012

Bir annenin notları!

Ara ara yazıyorum aslında, ama bir toparlayayım dedim. Leo şu anda tam 2.5 yaşında. Konuşması yaşıtlarına göre oldukça düzgün, Alabilir miyim? Gidebilir miyiz? Verebilir misin lütfen? İzin verir misin? gibi sorularla bizi mutlu ediyor. Ama bir şeyi beğenmezse de ben bunu beğenmedim deyip yeni bir alternatif bekliyor.

Odasında sıkılmadan 1 saate yakın oynayabiliyor, aman ne filmler dönüyor o arada belli değil, kulağım hep odasında.

Okula başladığından beri yemeklerini kendi yemekte ki bu bizi çok mutlu etmekte, çok başarılı olmasa da yemeklerini kesmeye bile çalışıyor. Suyunu evdeki sebilden kendi alabiliyor, sıcağa dokunmuyorum annneeee/ baaaabaaaa diye çığlıklar atarak.

Yemeklerden sonra ellerini yıkıyor, tuvaletten sonra da, zaten çiş kaka işini 18 aylıkken hallettiğinden bu alanda hiç sıkıntısı yok, hiç lazımlık kullanmadım ben, adaptörle direkt marmaraya gönderdik çişleri kakaları, şimdi artık Marmara Denizine gönderdiğini bilmesi beni sevindiriyor.

Sabahları uyanınca Bonjour demesi babasıyla beni bitiriyor mesela.

Seyahatlerde çok arıza çıkarmıyor. Çöpleri çöp ve geri dönüşüm olarak ayırıyor mesela. Evde küçük bir çevreci olduğunu bilmek güzel.

Hayır diyor ama hiç üzerinde durmuyoruz, genelde iki seçenek sunup bu hayırı bir şekilde evete çevirebiliyoruz.

Hayat bizim için böylece akıp geçiyor. Belki rahat anne baba olmamızdan, belki yaşımızdan, belki gelen tatlı ruhun bizi üzmemesinden ağır şeyler yaşamadık, veya yaşadıkta büyütmedik hiç. bense işte bunu çok seviyorum.

Bu hafta kısa bir tatile çıkıyoruz. Oyuncak valizini düşünmek dahi istemiyorum, çünkü kendi ile ilgili seçimlerine genel olarak karışmıyoruz, bakalım arabada bize yer kalacak mı?

Thursday, October 18, 2012

Singing in the woods!

Bu hafta başı okuldan not geldi. Gezimiz var,lütfen izin belgesini imzalayın diye. Bir telaşlandım, tatlı bir telaş, bir sevindim, bir buruldum, bizsiz hiç sokaklarda tek başına olmamıştı, acaba yabancılar mı dedim, güvende hisseder mi?

Gezi dediğime de aldanmayalım, okulun gözesindeki parka gidecekler, yurt dışında hep görüp ne güzel derdim, bir halatın uclarına yapılmış tutulacak yerlerden tutar bebeler, öğretmenleri ile gezerdi, bayılırdım bizde de olsa keşke derdim, oldu.




Doğru okulu seçtiğimiz için çok mutluyuz, okuldan çok memnunuz, hem tüm çocuklara yaklaşımlarından, hem özgürlükçü olmalarından, hem de kattıkları özgüvenden. Hemen gecesinde öğretmeni fotoğrafları göndermiş. Oğlanın kişisel tarihine bir not olarak paylaşmak istedim.

Bu arada çok önemli bir gelişme daha var! Yarım gün başladığımız okul serüvenimizi tam güne çekiyoruz, Leo öğle uykularını bırakmak üzere, bunun sebebi sanırım emziği bırakmamız oldu. Aynı anda okula da başlayınca eve gelip heyecandan uyumaz oldu. E bizde o zaman okulda 4'e kadar kalması daha faydalı olur dedik. Deneme turlarındayız, fena gitmiyor.

Sınıfı Montesorri'yi takip ediyor, geçen gün almaya gittiğimde kendinden büyük Selen, Demir ve Kuzey'e "Au revoir Demir, Au revoir Selen, Au revoir Kuzey" deyip ayrılması, merdivenin tam ortasında" anne öpmedim onları" deyip geri dönmesi vardı ki, öğretmeni i le beni çok sevindirdi, farklı yaş gruplarında çocukların bir arada olduğu sınıfın en güzel örneklerinden biriydi işte bu.

Friday, October 5, 2012

Ağır bi dersi daha verdik!

Bence okul işi tamamdır.

Ağlayarak başladığımız evde lafını bile ettirmediğimiz okula kah ben kah babası bırakıyoruz. Madame Aysun, Metreez diye koşturuyor okula.

Okul eziyeti çektiğim günlerde bu havalı konuşmaları yapacağımı biliyordum. Aldığım ders annelikte daha öğrenecek çoook şeyim var.

Monday, September 10, 2012

Tam anlamıyla talebelikte ilk gün!

 Bu hafta anne babalar artık sınıfa alınmıyor. Benim geçen haftaki şahane performansım sebebiyle baba beni de pek okula almıyor. Bugün ilk denenemiz fena geçmemiş, yavru köpek gibi ağlamalar olmuş ama genel olarak iyimiş. Bende kişisel tarihimize not düşmek için bol fotolu bir post yazayım istedim.
 Leo sonunda biraz insan içine karışmış oyun oynarken.

 Artık kapının dışında kalan babadan fotoğraflar, bizimkiler faaliyet yapıyor. içerideki yetişkinlerde öğretmenler. (pek disiplinliler bu arada, her cocuğu kendine haline bırakıyorlar ve gelişmeleri iziliyorlar, katiyen içeri almıyorlar anne babayı)
 Yine bir kapı önü fotosu. Bizimki az dışında olayların ama arızasız.
 Ve işte en bayıldığım fotoğraf, hepsi birlikte öğle yemeğinde ve bizimkisi hapır küpür yemeklerini tek başına yiyor, evde arada bırakıyorum yemesi için ama yine de kıyamıyorduk, ama babasının dediğine göre şahane yemiş.
 Yemek karelerine doyamadım ehehe.
Ve finalde yemek tabaklarını mutfağa taşırlarken.

Oğlanın gittiği okul evimize çok yakın. Öğretmeni Montessoriyi takip ediyor, okulun tek Montessori sınıfı Leo'nun gittiği, zorlamadan, kendi hallerine bırakarak entegre ediyorlar. Bence ilk anasız babasız gün içinde oldukça başarılılar.

Neyse efenim geçen haftaki ağlak halimden bugünkü bu mutlu tabloya gelebildiğim için oğlumla ve babasıyla pek gurur duyuyorum. Paylaşayım istedim.

Thursday, September 6, 2012

Koca gözler çizgi oldu

İçim rahattı benim, yarım gün okula başlayacak, uyumludur, kolay adapte olur diyordum. Bugün okulun koridorlarında hırsız gibi gezerken, beni göremeyeceği pencerelerden ne yaptığına bakarken anladım ki aslında hiç kolay değil. Herkesten bağımsız tek başına oynuyordu bulduğu herşeyle, arada annem nerde diye sorarken içim cız etti hep. Japon cizgifilm karakterleri gibi gözleri dolu dolu bakıyordu tanımadık yüzlere, babası benden daha yakındaydı hep, arada gidip babasına sarılırken ilkokul 1 maceram aklıma geldi, tam bir yıl boyunca, hergün 4 teneffüs olmak üzere okuldan kaçıp eve giderdim. Aklımda hep annemin bulaşık deterjanı kokan o mis gibi ellerinin kokusu..başka da hiçbirşey yok. Eve gitmeliyim. Önceleri 7 yaşımda bana verdikleri anahtarla eve sinsice girebilirken bu maceram anahtarın elimden alınması ile son bulmuş, bu seferde evimizin tam karşısındaki kasabın tentesinin altından annemi görebileceğim anları kolar olmuştum. Tam bir yılı böyle geçirmişti annem, şimdilerde anlıyorum o yaşattığım kabusu. Sonunda annem okulda gönüllü öğretmen olmuş, derse gelemeyen öğretmenlerin derslerine girer olmuştu. Kimbilir ne sancılı bir dönemdi onun için, üstelikte 3 yıl yuvaya gitmiştim ben.

Bunların geçeceğine inandırarak kendimi Leo'nun okulunun koridorlarında sinsice gezmeye devam ettim tüm sabah. Ama biliyorum alışacak.

Dün akşam Sisolar geldi oğlanın okulunu şenlendirmek için eve. Ailede her cocuğun ilk okul gününü şenlendirmek adetiyle ellerinde koca küllahlarla, artık arkadaşım olan biricik Yeğen Kero ile. Külahların içi kalem, boya kitabı, kalem kutusu, çantalarla dolu. Çok eğlendi bizimkisi, o kadar hediyeyi bir arada almaya alışık olmadığından da bunlar benim mi diye sordu koca gözleriyle.

İşte o koca gözler bugün hep incecik bir çizgi halindeydi. Dolu dolu..

Monday, July 30, 2012

Sabreden derviş!

Ada günleri pek eğlenceli geçiyor. Oğlanın botu var mesela, babasından sıra kalırsa bu iyi gibime  geliyor benim.Bu sayede sabrı öğreniyor, sabırla beklerse sonucunda ödülü olduğunu öğreniyor. Kötüyüm değil mi?

 Bazen biz evdeyken öğle uykusundan uyanıyor ve Büyükadaya gidelim diyor, Vapura binmeyi ve yeni yerler görmeyi seviyor, elbette hiç üşenmiyoruz hemen toparanıp yola cıkıyoruz. Vapurun güvertesinden asla içeri girmiyor.
 Gittiğimiz her yerde hiç arıza çıkarmadan oturuyor, veya kendi kendine oyun oynuyor, aşağıdaki fotoğrafta vapurları izlerken.
Yetiştirdiğimiz evlattan, uyumundan, eğlenceli olmasından pek memnunuz. İyi ki doğurmuşuz dediğimiz günler geçiriyoruz anlayacağınız.

Wednesday, July 4, 2012

Ada günleri

Oooo uzundur yazmıyormuşum. Neler oluyor neler. Biz adaya geçtik artık, oğlan dünyanın en mutlu insanı, adada gerek çıplak ayak dolaşması gerekse güneşten iyice sararmış saçları ile gününü gün etmekle meşgül.

Bayağı insan oldu konuşuyor, en çok şaşırdğım kelimeleri ise, elbette, tabi ki, acaba,sadece ve galiba. O minicik yaşına rağmen yerli yerinde kullanabiliyor bu kelimeleri.

2 yaşını geçmiş olmasına rağmen terrible 2 ile henüz tanışmadık ve tanışacağımızı da ummuyorum. Hamileliğimin, ilk anneliğimin, süt meselelerinin iyi geçtiği gibi bunun da kazasız belasız atlatılacağı yönünde inancım sonsuz.

Çocuk yetiştirmede benim tek inandığım şey, evdeki huzurun bebeğe/ cocuğa geçiyor olması. Bizim evde hiç buhranlar yaşanmaz, her şeye cok hızlı bir şekilde çözüm bulunur biricik sevgilim sayesinde, sesini birkez bile yükselttiğini duymadım mesela, acil durumlarda son derece soğukkanlıdır. ben oğllanla uğraşırken umarsızca bir köşede oturduğunu veya ben gece bir sıkıntısı sebebiyle oğlanla uğraşıyorsam uyuduğunu görmemişimdir hiç. Ve sanıryorum onun o sabrı ve hayattan aldiği keyif oğlana da geçti, güzel uyuyan, güzel uyanan, iyi yiyen, çiş kaka sıkıntılarına 18 ayda son vermiş ,sorunsuz sıkıntısız bir çocuk oldu.


Şimdilerde ada sokaklarında itlik yapmakla meşgül, marketten elma zeytin çalıp gününü gün ediyor ve elbette hep çıplak ayak!

Thursday, June 14, 2012

Leomio ve Uykusuz Anneler

Leomio.com ve Uykusuz Anneler iş birliği yaptı, Batti güven oyuncağı hediye ediyoruz.

Hadi bakalım pamuk parmaklar klavyeye. Yorum yazacaklar şuraya.

Merak edenlere Batti nedir diye, fotoğraf yukarıda, bir Kayrada ürünü.

Thursday, June 7, 2012

Wednesday, May 23, 2012

Mahalle baskısı

Bizim oğlan iki yaşına gelene dek sadece gak guk diyerek geçiştiriyordu olayları, eyvah hiç konuşmayacak diye düşünürken eş dost çocuklarını görüp, bir anda onca zaman kayıt altına aldıklarını çıkarıverdi hafızasının tazecik raflarından.

Dün çok sevdiğim bir twitter dostu sordu, yahu benimki konuşmuyor, yakın birileri de aa olmaz böyle demiş, elbette anne olarak insan bazen takılabiliyor bu tür şeylere, hatta anneyi gerer böyle bir laf. Ama biz milletçe nedense yeni doğurmuş kadına eziyet etmeyi severiz, baskı altına almaya bayılırız, mümkünse hiç destek olmayalım, o da depresyondan bunalıma sürüklensin isteriz. Böyle de acaip bir milletiz.

Neyse efem, çocuk dediğin konuşur, 2sinde konuşmaz da 3üçünde konuşur, ben herşeyi geç yapması taraftarı oldum, 17 aylıktı yürüdü, umursamadım bile, ne kadar geç kalkarsa ayağa o kadar emin adım atardı, o kadar dengeli yürürdü, ne kadar geç konuşsa o kadar çok hafızaya depolardı.

Erken yaptığı tek şey "anne çiş kaka" demek oldu, buna da şükür.

Ve yukarıdaki video sevgili twitter dostuma geliyor. Çitabu çukulata demek, ve çünkü bitmiş.

Wednesday, May 16, 2012

Bana bir masal anlat anne!

Her akşam bir masalımız var. Şimşek masalı, "anne sişmek anne şişmek anlat, daha anlat" diyor. Efenim masalımız gökyüzünde geçiyor, yaramaz soğuk bululta haylaz sıcak bulut hoplaya zıplaya gezerken birbirlerini görmeyip onun deyimiyle "BIM" diye çarpışıyor, "Çakov" diye şimşek çakıyor, şimşeğin birde sesi var, adı Gökgürültüsü, ışık hızı ses hızından daha hızlı olduğundan da bize 5-6 saniye geç ulaşıyor şimşeğin sesi.

Benim masalı duyan aile ekibi, yahu bu oğlanın hayal gücü ne olacak diyorlar, bende ben gerçekleri anlatayım da o kendi hayal dünyasında kendi hayal güçüyle istediğini yaratsın diyorum.

Peki ya siz, masallarda neler anlatıyorsunuz? Bol bol hayali karakterlerle bezenmiş fantastik hikayeler mi yoksa benim gibi gerçekleri ses efektleri, haylaz bulutlarla süsleyip inanacağı masallar mı?

Şu günleri de gördüm ya artık ölsem de gam yemem ahahayt!

Friday, May 11, 2012

Tekrar Bodyler

Yuva bulunduuuuu

3 adet kolsuz body, 12 aylık yazıyor ama daha uzun giydirdim ben, oğlan küçük mü ne ahaha..ne alsam tepe tepe kullanmışım.

İlk mail atana gönderir, bu haftanın gönderilecekelr listesini burada kaparım.

Hadi hepimize iyi haftasonları.

Thursday, May 10, 2012

Üçleme

Yuva bulunduuuuu

En sevdiğim üçleme, bermuda, tshirt ve hoodie. Hoodieyi Londrada aldığımızı hatırlıyorum da kalanları nereden almıştık bilemedim. 1,5 yaşına kadar giydi bizimkisi bu ekibi.

İlk mail atana gider efenim.

Wednesday, May 9, 2012

Headbanger

Yuva bulunduuuuu.

O zamanlar acık olan simplycolors'dan yaptırdığım headbanger body ve bir bermuda. Keşke hala açık olsa da yaptırsam, o kadar keyifle giydirmiştim.

1 yaşındaki bebelere olur.

İlk mail atana gider.

Tuesday, May 8, 2012

Çok adam!

Yuva bulunduuuuu

12-18 aylık bebeklere uygun bir gömlek ve bluejean. Biz tepe tepe kullandık hiç birşey de olmadı:) Sevgşyle giyilecek bir yuva aranıyor.

İlk mail atana gider.

Tuesday, April 24, 2012

T-shirtler

Yuva bulunduuuu!
T-shirtler 1 yaş için, biri bizim Keremin bebekliğinden, yaklaşık 20 yıllık, birini biz Atinadan almıştık, diğeri de alişe buradan hediye gönderdiğimiz arkadaşından iade-i hediye olarak gelmişti.

İlk mail atana gider.

Sportif

Yuva Bulunduuu!
Her ne kadar 6-9 ay yazsada içinde biz 18 aya kadar giydirdik oğlana.

İlk mail atana gider.

PS-PTT katgo ile gönderdiğimden herşeyi, bazen baba oğul postaneye gidemediğinden geçikmeler oluyor, kusura bakmayınız efem!

Thursday, April 12, 2012

Yaz geldi!

Yuva bulunduuuu ama gönderilemediiiiii...

Bu bermuda ve gömleği o kadar çok giydirdim ki, ama yepisyeni duruyor.

12-18 aylık bebelere tamdır.

Mailin konusuna Yaz geldi yazıp gönderirseniz şahane olur.

İlk mail atana gider.

Friday, April 6, 2012

Haftasonu bonusu

Yuva bulunduuuuuu

Rengarenk bodyler çok hızlı gidince dayanamadım bir haftasonu bonusu verdim kendime, kışlık olabilir ama bu botların hastasıydım ben, ancak o kadar az giydi ki,20 numara, yanında bir de noel baba şapkası ve pembe panter sapkası var.

Bana atacağınız mailin konusuna haftasonu bonusu yazarsanız ve gönderirseniz şahane olur.

İlk mail atana gider.

Hepimize harika bir haftasonu olsun!

Rengarenk

Yuva bulunduuuu

Bu rengarenk kolsuz bodyle 12 aylık bebelere göre, biz tepe tepe kullandık eskitemedik.

Bana atacağınız mailin konusuna rengarenk yazarsanız şahane olur.

İlk mail atana gönderiyorum.

Thursday, April 5, 2012

Bodyler

Yuva bulunduuuuu!

Bodyler var yine, 12 aylık ama ben oğlana yine uzun giydirdim, 12 aylıktan 22 aylığa kadar.

İlk mail atana göndereceğim yine.

Mailin konusuna bodyler yazarsanız şahane olur.
Güle güle giyilsin!

Tuesday, April 3, 2012

Yıldız yapıyorum



Yuva bulunduuuuuu!

Dün gece bol bol fotoğraf çektim, oğlanın arkadaşlarına artık içine sığamadı giysileri göndermek üzere.

Bu uzun kollu bodyler 12-18 ay ama ben yaklaşık 23 aya dek giydirdim.

İlk mail atana yollayacağım, mailim info@leomio.com.

Konuya başlığı yazarsanız şahane olur.

Wednesday, March 28, 2012

TV ve ingilizce

Biz doğduğundan 18 aylık olana dek hiç Tv izletmedik oğlana, ha olurdu olmazdı tartışmalarına girmeyeceğim, bizim kişisel kararımızdı, uygulayabildik, muhtemelen hergün yoğun bir programı olduğundan TV'ye de yer kalmadı, sahilde yürüyüş, adada deniz ve havuz, caddede baba ile alışveriş, park ve bahçeler müdürlüğü yeterince vaktini aldı oğlanın.

Şimdilerde günde iki kez 20 dk gibi sürelerle sadece ingilizce izletiyoruz, bence çok faydalı, türkçeyi nasılsa öğrenecek, hatta öğreniyor, ingilizce de başlamasında bir sakınca yok. Söylediği birkaç kelimesi de var ingilizce.

Çıntan: twinkle
Up and down
Swish: silecek sesi:)
Above
Round
Pig
Come gibi.

Bizde günlük konuşmaların içinde mutlaka türkçe ve ingilizce konuşuyoruz, kulağı dolar illaki diye. Ben cocuklarda dil öğretilmesine olabildiğince erken başlanması taraftarıyım, ağaç yaşken eğilir malum. Günümüzde İngilizce olmazsa olmaz bir durumda, ingilizceyi bizden öğreneceğinden şüphem yok, diğer bir dili de okulda öğrenecektir illaki. ne demişler bir lisan bir insan.

Untitled from tanya ozkan saran on Vimeo.



Oğlanın hiç videosunu yayınlamamıştım bu vesile ile TV izlerken dansını ve Ankara anılarını içeren şu videoyu da paylaşayım istedim.. Dans dans dans.

Thursday, March 15, 2012

Baba oğul.

Onlar iki iyi arkadaş, iki iyi ahbap, ik iyi dost. Ve baba-oğul.

Bizde gündüzleri oğlana baba bakıyor pek çok geleneksel aile tipinin karşıtı olarak. Tüm günlerini birlikte geçiriyorlar. Birlikte yemek yiyip okula gidiyorlar, birlikte oyun oynayıp birlikte müzik dinliyorlar. En önemlisi birlikte çok mutlular.

Bizim bugün birbirimize evet dediğimiz gün. +1 ile mutluluğumuza mutluluk kattığımız gün. Ve benim herşey için şükrettiğim gün. Leo'nun tarihine kısa bir not düşmek istedim.

Tuesday, February 28, 2012

Rutin mutin işleri

Bir yorum geldi kitapla ilgili posta, acaba biraz da Leo'nun rutinininden bahseder misiniz diyen? Derhal, buyrun oğlanın rutini.

8:00 Good morning Mr. Ali diye uyanıyor. Ve 180 CC sütünü içiyor.
Bu arada çiş kaka mevzuları, ailecek sevişme kokuşma, güne başlamak için şık giyinme hadiseleri zaten bir saatimizi alıyor.

9:00 Ailecek kahvaltı ediyoruz, kahvaltılarında dönüşümlü olarak peynirli omlet, bildiğiniz zeytinli peynirli kahvaltı ediyor kendileri.

10:00-11:00 Salı ve perşembeleri oyun okuluna gidiyor okul okul diye. Diğer günler bu saatlerde ya sokak itliği ya da park ve bahçeler müdürlüğüyapılıyor.

11:00 Meyve suyu saati
Bu meyve suyunu da yarım elma yarım havuc ve yarım armuttan yapıyoruz, eğer evde değilsek aşağıda Barış büfe var, yemin ederim bizden güzel yapıyor.
Eğer sokaklardaysa gezmeye devam, eğer eve dönülmüşse oyuncakları ile oynuyor, bazen babası ile bazen de Mımı'sı ile oynuyor, artık keyfi nasıl isterse. Odasına aldığımız masa ve sandalyede çizim, boyama, yapıştırma işleri ile bayağı vakit geçiriyor. Ha birde yazı tahtası var, çok güzel düz çizgiler çiziyor ehihe.

13:00 Öğle yemeği. Dönüşümlü olarak tavuk et veya balık veriyoruz, yanında mutlaka bir sebze yemeği, ki bu yemeği de muhtelif sebzeler, buğday/bulgur/pirinçten yapıyoruz, tercihan et suyuna ve balık günü değilse bir kase de yoğurt yiyor.

13:30 Öğle uykusu genelde iki saat süren bir öğle uykusu var.

15:30 uyanınca 140 cc süt veriyoruz, sonrasında hava erken karardığı için evde oyunlar oynuyor. Hava iyi ise sokaklara cıkılır bu arada.

17:30 Mevyeli yoğurt saati
Bu arada ben geldiğim için evde bir şenlik havası oluyor, artık ne isterse yapıyoruz, piyanosu var minik onu calar, davul çalar, akrobasi gösterileri yapar, zira dünyanın en iyi akrobatı kendileri.

19:00 AKşam yemeği. Akşam yemeği dönüşümlü olarak, yoğurt, muz, tost, makarna-yoğurt veya evde ne varsa şeklindedir.

20:00 banyo

20:30 Yataaaak

23:00 Ben hala 200 cc uyku öğününe devam ediyorum.

Evde belli bir disiplin var, ellememesi gereken objeler, hmmm baba olan trenler, fişler gibi. Elbette başlangıçta herşeyi istedi ama biz ağlamasına rağmen bunların onun olamayacağını anlattık ve şanslıydık ki bunu anladı, en zorlandığım şey tuvalet fırçasıydı mesela, az tepinmedi onun için ama mümkünü yoktu, şimdi hmmmm hayır diyor fırçaya.

Uyku meselesine gelince biz hiç uyku sorunu yaşamadık ama ben bir yol izledim, o yol da "uyumayan bebek yoktur, uyumasını öğretememiş anne vardır" yolu idi. Tracy Hogg'un bize en büyük katkılarındandır bu.

Gittiği okulda öğretmeni disiplini sebebi ile babasına teşekkür etmiş, masada oturup tüm aktiviteleri yaptığı için, malum hepsi bir yere dağılıveriyorlar, bizimkisi ciddiyetlidir bu konularda.

Rutin dediğimiz şeyi aslında bizler oluştururuz. iyi bir rutin de iyi bir bebek demektir.
Uyku öncesi robe de chambre halleri

Thursday, February 23, 2012

Biraz okuyalım!

Biz uzundur yaklaşık 8 aylık olduğundan beri oğlanın eline kitap vermekten çekinmedik hiç. Yırtmadı, resimleri ilgiyle takip etti. Artık hikayeleri biliyor.

Az da olsa kitaplardan söz edeyim istedim, malum her ebeveyn gibi bizim de kitap zamanlarımız var, ben hala rutini bozulmasın diye geceleri kitap okumayanlardan olsam da akşam yemeklerinden sonra, banyoya kadar yaklaşık yarım saat kitaplarla haşır neşiriz.

Şimdi şu köstebek 22 aylık hayatında bizim oğlanın en favori kitabı.

Kafasına edeni bulmaya çalışan küçük köstebeğin hikayesi - Werner Holzwarth, Wolf Erlbruch
Malum biş çiş kaka eğitimine yaşıtlarımızdan daha erken başlama kararındaydık, hem kumaş bez hem bizim şansımızla oğlan geceli ve gündüzlü bez işini 18 ayda bıraktı ancak bu küçük köstebeğin kafasındaki kakayla tüm hayvan dostlarını gezmesi, tüm hayvan kakalarını tanımaya ve oğlanın kendi kakasını tanımasına büyük yardımı oldu, tam 14 aydır en favori kitabımız kendisi.

Tombik-Sharon Rentta
Bisiklete binmeyi bilmeyen bir fildir Tombik ama düşe kalka şaaap..baaam sesleri arasında kendi kendine öğrenmeye çalıştığı bisiklete binme işini "arkadaşları" sayesinde çözer. ARkadaş ve arkadaşlık üzerine şahane bir hikaye. Bizimkisi arkadaş demeyi çok erken öğrendi Tombik sayesinde.
Neyse ki, ne yazık ki-Micheal Foreman
Anneannesinin şemsiyesini götürmek için yola çıkan Milo'nun başına gelmeyen kalmaz, balinalar tarafından yutulur, korsanlarla savaşır, dinozarlara rastlar, uzaylılar tarafından kaçırılır. Neyse ki ve ne yazık ki kavramlarını sık tekrarlayarak ilk kez oğlana soyut kavramlar öğretti bu şahane kitap.

22 aylık kısa hayatına rağmen bizimki ile yarışan bir kütüphanesi var oğlanın. Kitapları heryerden alıyorum ben, ama özellikle İyi Cüceler ve Suadiye Paşabahçe girişindeki İş bankası yayınlarını tek geçiyorum. Hem ilgi alaka, hem doğru kitaba yönlendirme hem de oğlanın seçimlerine saygı sonsuz ve sınırsız.

Herkese iyi okumalar.

Tuesday, February 14, 2012

Okul hayatı


Hastalıklar bitti, hafif bir öksürük kaldı hepsi o.

Bugün geçen hafta hastalık sebebiyle başlayamadığı okuluna başladı bizimkisi. Sabah erkenden kalkıldı, giyinildi, çişler kakalar yapıldı, kahvaltılar edildi.

Evimize çok yakın olan Plus International Pre-school'a gitmesine karar verdik ailecek. Daha önce gittiği oyun okuluna pekte bayılmamıştık. Oyun moyun ama insan karşısında bir okul, bir düzen, konuşacak, derdini dinleyecek birini arıyor. Zira bunun devamında yuva kısmı var, hepsini bir pakette almak çok daha iyi gibi geliyor bize.

Bugün okula bırakıp arabama bindiğimde doğduğu günü hatırladım, zaman ne çabuk geçmişti, oysa daha dün doğurmuştum, daha dün sütü pompa ile cekip verme kararımın dünyanın en şahane kararı olduğunu düşünmüştüm, lohusalık depresyonu diye birşeyin annelerin kafasının ta içinde olduğunu, aslında dünyaya getirdiğiniz bu şahane şeyin keyfini çıkarırken bu sıkıntılı anları yaşamaya bile gerek olmadığı kararını da daha dün almıştım. Ne ara gecti bu kadar zaman da bizim minik okula başladı.

Gözlerim dolu ama kendimden ve oğlandan hoşnut işe gelirken mutluydum çok. Şahane bir iş yapmış, 40'ımda doğurmuş ve şahane bir insan sahibi olmuştum, üstelikte en sevdiğim adamdan yapmıştım bu işi.

Benim için milat bugün. Hayırlı bir evlat yetiştirmenin miladı. O evladı okula eti senin kemiği benim deyip gelmemin miladı. Kulaklarımda son kalan "wee wee" şarkısıydı bizimkinin en sevdiği, the wheels on the bus goes round and round.

Galiba doğru okulu bulduk.

Friday, February 10, 2012

Vay be turp!

Sevgili Leomiomuz Assos'ta hastalandı. Derhal doktorumuz arandı, ilaçlar alındı, her duruma hazır hale geldik, bir iki ilaç verdik, baktık toparlıyor hemen kestik tabi.

Biz çok ilaçcı tipler değiliz aslında, çok zorunlu kalmadıkça vermiyoruz.

Şimdi ben hastalık konularında çok tecrübeli değilim, olmadığımdan da pek paniklemiyorum aslında. Hastalık halleri insan halleri olduğundan kendimde de çok ilaç kullanmam, ne derler ilacla bir haftada ilaçsız yedi günde. O hesapla yedi günü beklerim ben, ama alternatif şeyler mutlak kullanırım.

Annem de bizdeydi, "evladım" dedi, "babana siyah turp aldırdım, içini oydum, balla doldurdum, o bal turp suyuyla birleşip sıvı haline gelecek ama bir gece ayazda bekleticeksin" dedi, ve ilacı yaptı, onu veriyoruz, aaa oğlanın ne öksürük ne tıksırık kaldı, iyileşiverdi.

Bunu da yazayım ki dedim, belki yapan, inanan, ilaç yerine doğala giden anneler okursa bu bir anane ilaçı, meğer bizleri böyle büyükmüş annem.
Üşütmeden hemen önce sekerken isimli çalışmamdan.

Tuesday, January 24, 2012

Büyük yatak

Sanırım bir ay önceydi, 22 aylık bebeklerin artık büyük bir yatağa gecebileceğini okumuştum bir yerlerde, bizde bu derttem muzdariptik. Oğlan henüz 20 aylıktı ama olsun varsındı, o kafes gibi şeyin içinde sağa sola dönerken uyanır olmuştu, odasına gidip uyutup yatağımıza döner olmuştuk. Bir sürenin sonunda yorulup yanımıza almaya başladık, bu sabaha karşı 5 civarı gibi idi, ancak gel zaman git zaman bu işe uyanan küçük velet saat 12 de ağlayıp anni anni nidaları ile kendini yanımıza koymaya başladı.

Elbette bebeğimle uyumaya bayılıyorum, o istediği kadar da yanımıza gelebilir, ancak ben çalışan bir anne olduğumdan ve zaten geceleri sayısız defa kalktığımdan biraz da dinlenmek isteyebiliyorum bazen. Keza Sevgilim de. Artı ve eksileri topladık çıkardık ve büyük yatağa gectik.

Sonuç muhteşem, aradığı anne ve babası değil büyük yatakmiş bizim Leo'nun. O gün bu gündür yatağında. Adaya almış olduğumuz şu muhteşem ürünü İstanbul evine de getirmemizle birlikte yuvarlanma, düşme korkusu sona erdi..Yaşasın deliksiz uykular.
Yatak Evimizin herşeyi IKEA Mamut serisi, odanın bütünlüğünü de bozmadık ehehe.