Monday, September 10, 2012

Tam anlamıyla talebelikte ilk gün!

 Bu hafta anne babalar artık sınıfa alınmıyor. Benim geçen haftaki şahane performansım sebebiyle baba beni de pek okula almıyor. Bugün ilk denenemiz fena geçmemiş, yavru köpek gibi ağlamalar olmuş ama genel olarak iyimiş. Bende kişisel tarihimize not düşmek için bol fotolu bir post yazayım istedim.
 Leo sonunda biraz insan içine karışmış oyun oynarken.

 Artık kapının dışında kalan babadan fotoğraflar, bizimkiler faaliyet yapıyor. içerideki yetişkinlerde öğretmenler. (pek disiplinliler bu arada, her cocuğu kendine haline bırakıyorlar ve gelişmeleri iziliyorlar, katiyen içeri almıyorlar anne babayı)
 Yine bir kapı önü fotosu. Bizimki az dışında olayların ama arızasız.
 Ve işte en bayıldığım fotoğraf, hepsi birlikte öğle yemeğinde ve bizimkisi hapır küpür yemeklerini tek başına yiyor, evde arada bırakıyorum yemesi için ama yine de kıyamıyorduk, ama babasının dediğine göre şahane yemiş.
 Yemek karelerine doyamadım ehehe.
Ve finalde yemek tabaklarını mutfağa taşırlarken.

Oğlanın gittiği okul evimize çok yakın. Öğretmeni Montessoriyi takip ediyor, okulun tek Montessori sınıfı Leo'nun gittiği, zorlamadan, kendi hallerine bırakarak entegre ediyorlar. Bence ilk anasız babasız gün içinde oldukça başarılılar.

Neyse efenim geçen haftaki ağlak halimden bugünkü bu mutlu tabloya gelebildiğim için oğlumla ve babasıyla pek gurur duyuyorum. Paylaşayım istedim.

Thursday, September 6, 2012

Koca gözler çizgi oldu

İçim rahattı benim, yarım gün okula başlayacak, uyumludur, kolay adapte olur diyordum. Bugün okulun koridorlarında hırsız gibi gezerken, beni göremeyeceği pencerelerden ne yaptığına bakarken anladım ki aslında hiç kolay değil. Herkesten bağımsız tek başına oynuyordu bulduğu herşeyle, arada annem nerde diye sorarken içim cız etti hep. Japon cizgifilm karakterleri gibi gözleri dolu dolu bakıyordu tanımadık yüzlere, babası benden daha yakındaydı hep, arada gidip babasına sarılırken ilkokul 1 maceram aklıma geldi, tam bir yıl boyunca, hergün 4 teneffüs olmak üzere okuldan kaçıp eve giderdim. Aklımda hep annemin bulaşık deterjanı kokan o mis gibi ellerinin kokusu..başka da hiçbirşey yok. Eve gitmeliyim. Önceleri 7 yaşımda bana verdikleri anahtarla eve sinsice girebilirken bu maceram anahtarın elimden alınması ile son bulmuş, bu seferde evimizin tam karşısındaki kasabın tentesinin altından annemi görebileceğim anları kolar olmuştum. Tam bir yılı böyle geçirmişti annem, şimdilerde anlıyorum o yaşattığım kabusu. Sonunda annem okulda gönüllü öğretmen olmuş, derse gelemeyen öğretmenlerin derslerine girer olmuştu. Kimbilir ne sancılı bir dönemdi onun için, üstelikte 3 yıl yuvaya gitmiştim ben.

Bunların geçeceğine inandırarak kendimi Leo'nun okulunun koridorlarında sinsice gezmeye devam ettim tüm sabah. Ama biliyorum alışacak.

Dün akşam Sisolar geldi oğlanın okulunu şenlendirmek için eve. Ailede her cocuğun ilk okul gününü şenlendirmek adetiyle ellerinde koca küllahlarla, artık arkadaşım olan biricik Yeğen Kero ile. Külahların içi kalem, boya kitabı, kalem kutusu, çantalarla dolu. Çok eğlendi bizimkisi, o kadar hediyeyi bir arada almaya alışık olmadığından da bunlar benim mi diye sordu koca gözleriyle.

İşte o koca gözler bugün hep incecik bir çizgi halindeydi. Dolu dolu..